Yüzyılın Kabusu: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite
Uzun yıllardan beri yaptığım danışmanlık süreçlerinde en çok karşılaştığım sıkıntılı bir durumdan söz edeceğim sizlere. Sözünü ettiğim durum, bu sorunu yaşayan her çocuk, her ebeveyn ve her eğitimci açısından neredeyse birbirini kopyalamış biçimde yaşanmaktadır.
Sözünü ettiğim durumun adı hepinizin çok sıklıkla duyduğu Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB). Halk arasında da sıkça adı geçen ancak ne olduğu ve nasıl yaşandığı konusunda çok fazla bilginin olmadığı ağızdan ağıza dolanan bir sendrom. Genellikle hareketli ve yaramaz çocuklar için kullanılan, bazen ailelerin gurur duyarak çevresindekilere takdim ettiği bir özellik olarak algılanıyor.
Oysa madalyonun diğer yüzü hiç de öyle değil. Gelin siz bir de bu sorunu yaşayanlara sorun. Nasıl da zorlu, nasıl da hırpalayıcı ve bir o kadar da yaralayıcı olduğunu anlatsınlar size. Sorun aslında 0-6 yaş döneminde de gözlemlenebilirken, asıl fark edilip ortaya kocaman bir sorun olarak çıktığı dönem okul dönemidir. Birinci sınıfta tolere edilebildiğince edildikten sonra sorunlar ikinci sınıf düzeyinde artarken, üçüncü sınıfta kocaman bir ateş topuna dönüşmüş biçimde tam kucağınızda buluverirsiniz.
Çocuğunuzun ödevlerini yapması evin kabusu haline dönüşmüştür. Ona yardımcı olmak istersiniz ancak sizi dinlemeyen ve ilgisiz tavırları, öğrenmeyi reddeden halleri sizi çileden çıkarır hatta bir de kontrol dışına çıkarır olmuştur. Okuldan şikayetler gelmeye başlamıştır. Öğretmenden, idareciden, rehberlikten, diğer çocuklardan ve velilerden. Kendinizi kimseye anlatamazsınız, hatta siz de ne yaşadığınızı anlayamazsınız zaten. Ama çok büyük bir kaos ve çok derin bir acı yaşadığınızın farkındasınızdır. Mahcupsunuzdur öğretmene, okula, çevreye. Üzgünsünüzdür çocuğunuz için ama ondan daha şiddetli duygu asıl çok kızgın ve öfkelisinizdir çocuğunuza. Kısır döngü sizi sarıp sarmalamıştır. Gitgide çocuğunuz ile ilişkileriniz kötüleşmeye başlamıştır. Ve çevrenizdeki herkesin verdiği akıllar ile bir sonuç alamadığınızı kabullenmek durumunda kalmışsınızdır.
Çocuk şımartılmış, her dediği yapılmış, ilgisiz kalmış, yanlış eğitim verilmiş, otorite eksik, anne hatalı, baba hatalı, gibi bir sürü eleştiri ile karşı karşıyasınızdır. Hatta bu yüzden anne-baba ilişkileri de bozulmuş durum karşısında birbirlerini suçladıkları sıklıkla görülmüştür. Nasıl bir illetin içinde olduğunuzu anlamaya çalışırsınız. Bunlar sizin yaşadıklarınız.
Peki çocuğunuz neler yaşıyor?
Ya çocuğunuz neler yaşıyor dersiniz. Bütün bu yaramazlıklar, akademik alanda başarısızlıklar, arkadaş ilişkilerinde yaşadığı gerginlikler, dışlanma, yetişkinler ve otorite ile yaşadığı sorunlar ve işittiği azarlar. Kaybettiği eşyaları, bulamadığı ders araç gereçleri, takip edemediği ve yerine getiremediği görevleri, sınıf değişiklikleri, okul değişiklikleri, düşük ders başarısı, saldırgan tavırlar ve aşırı hassasiyet, alınganlık. O da sizin gibi nasıl bir illetin içinde olduğunu anlayamıyor aslında.
Değerli anne–babalar, buradaki en hassas nokta çocukla karşı karşıya savaşmak değil, çocuğun yanında olup bu zor durum ile savaşmaktır. Oysa ne yazık ki genellikle aileler, çocuk ile savaşmak yolu ile çözüm aramaktadır. Ki bu yol sizi hiç de sandığınız gibi güzel bir geleceğe götürmeyecektir. Tam tersi içinde bulunduğunuz duruma bir de özgüven kaybından kaynaklanabilecek depresyon, kaygı bozuklukları, takıntılar vb. sorunlar da eşlik etmeye başlayacaktır. Elbette ki anlaşılacağı gibi tablo daha ağır bir hal alacaktır.
Anlatmaya çalıştığım şudur, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) eğitimsel yanlışlardan kaynaklı basit davranış problemleri değildir. Yukarıda anlattığım üzere, çok ciddi biçimde çocuğun ve ebeveynin yaşamını kabusa çeviren gerçek bir hastalıktır. Bu hastalığın tanısı çocuk ve ergen psikiyatrisi tarafından konulmaktadır. Ardından izlenmesi gereken yol planlanarak yardım süreci başlatılmaktadır. Dünya’da ve Türkiye’deki tüm resmi çocuk psikiyatrisi klinikleri, DEHB’nin genetik nedenli, nörobiyolojik bir hastalık olduğunu ve DEHB tedavisinde en önemli seçeneklerden birisinin ilaç tedavisi olduğu konusunda görüş birliği içerisindedirler. Ancak bu konuda çok çeşitli yayınlar ve görüşler halen gündemdedir. İlaç kullanımı ile ilgili farklı görüşlere karşın, aile ve doktor arasındaki gelişmeler doğrultusunda karar aileye kalmaktadır. Ancak ortada olan asıl büyük gerçek ilaç tedavisinin tek başına yeterli olmadığı, bunun yanı sıra ilaç tedavisiyle eş zamanlı uygulanan bilişsel-davranışçı terapi ve dikkat artırma eğitimi gibi yöntemlerin tedavide hızlı etki başlangıcı ve daha iyi iyileşme oranları sağlamaktadır.
Pek çok aile bu sorun ile kendi içlerinde mücadele vererek profesyonel yardım almakta gecikmektedirler. Tekrar ve ısrarla belirtiyorum ki DEHB, anne-babaların veya öğretmenlerin tutum hatalarından kaynaklanmaz.
DEHB genetik nedenli, nörobiyolojik bir hastalıktır. O halde çocuğunuzun ve kendinizin bu problem içinde darmadağın olmasına izin vermeyin. Öncelikle çocuğunuzun içinde bulunduğu durumu kabul edin ve onu çok sevin. Onun yanında olun, konu ile ilgili bilgi düzeyinizi artırın. En önemlisi, doğru yerlerden doğru yardımı almaktan kaçınmayın.